BUDDHABI WINDSURF
TUTKU, İNAT, AZİM, HIRS,İNANÇ... HEPSİ BİR ARADA!
11 yaşındaydım. Aşırı zayıf olduğum için denize hiç girmiyordum. 500 metre öteden kemikleri sayılan bir zarganaydım. Denize girdiğim anda çok üşüyüp titremeye başlıyordum. (Hâlâ da yüzmeyi hiç sevmiyorum. Denize yüzmek için asla girmem.) Annem ve babam endişelenmeye başladılar. O yaz babamın Almanya’dan gelen bir arkadaşı bir sörf takımı hediye getirdi. O zaman rüzgâr sörfü dünyada da çok yeni, Türkiye’de yapan 4-5 kişi var. Çıktım üstüne ama mümkün değil yelkeni kaldıramıyorum. O zaman yelkenler de külçe gibi. Yelkeni babam kaldırdı, ben borda hâkim oldum. Sonra beni itti, kendimi rüzgâra bıraktım, 500-600 metre ilerledim. Rüzgârla birlikte kat ettiğim o kısacık yolu ömrüm boyunca unutmadım. Şampiyonlukta ne oldu derseniz anlatamayabilirim ama o ilk ilerlemem gerçekten bu işe âşık olduğum andı. Durumu hisseden babam, hemen benim için daha ufak bir yelkenli getirtti ve sabahtan akşama kadar hiç durmadan sörf yapmaya başladım. Bir buçuk ay sonra babam “Senin bilen birinden ders alman lazım” dedi. Altınyunus Otel’de Alman sörf şampiyonu bir adamın ders verdiğini duydum. Gittim, bana “Senin vücut yapın çok çelimsiz, vazgeç bu spordan” dedi. Nasıl bozuldum, nasıl üzüldüm anlatamam. O gün boynu bükük eve döndüm, bütün akşam ağladım. Ama sabah daha da gaza gelmiş bir şekilde uyandım. Hırslandım. Baktım öğrenebileceğim biri yok, Amerika’dan VHS eğitim kasetleri getirttim. Dünya şampiyonlarını izledim, tekniklerini, dönüşlerini anlamaya çalıştım. Uykuya dalmadan önce aklımda tekrar üstünden geçtim, ertesi gün de denizde uygulamaya çalıştım. Bir yandan da babam video çekiyordu. Akşam hem kendimi hem onları izliyordum. 3 senem böyle geçti. Biraz irileştim, rambo gibi kilo aldım.